Damla
New member
Karadeniz’de Don Olayı: Bir Hikaye ve İki Farklı Bakış Açısı
Sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlerle yaşadığım bir olaydan bahsetmek istiyorum. Karadeniz’deki sert kışlar, her ne kadar yerel halk için alışılmadık olmasa da, bazen bizleri öylesine derinden etkileyen bir doğa olayı yaratır ki, içinde kaybolduğumuzda ne olduğumuzu anlayamayız. Belki de bu yazıyı yazmamın sebebi, bu konuda hissettiklerimi ve düşündüklerimi bir şekilde paylaşmak ve sizlerin de deneyimlerinizi duymak. Hadi gelin, birlikte Karadeniz’in en sert kışlarını simgeleyen "don olayı"nı ele alalım, ama bu sefer farklı bir açıdan. Benim gözümde don, sadece bir hava durumu meselesi değil; bir insanın içinde yaşadığı karmaşanın ve iki farklı bakış açısının simgesidir.
---
Bir Karadeniz Kasabasında Don Olayı: Dışarıdaki Kar ve İçerideki Duygular
Burası Karadeniz’in en uzak köylerinden biri. Burada yaşam, bazen yoğun kar yağışıyla, bazen de soğukların keskinliğiyle anlam kazanır. Don olayı, bu coğrafyada yaşamanın alışıldık bir parçasıdır. Ancak, bir gün her şeyin farklı olduğu bir zaman yaşadım. O gün, kasabanın bilge kadını Ayşe Teyze ile tanıştım.
Ayşe Teyze, soğukların geldiğini bildiğinden, her sene erkenden kış hazırlığına başlar. Kışın ne zaman ne olacağı asla tahmin edilemez. Bir sabah, Ayşe Teyze’nin evine gitmiştim, kar ve soğuk köyü sardı. Ayşe Teyze, pencerenin kenarına oturmuş, dışarıdaki karlı manzarayı izliyordu. Gözleri, Karadeniz’in o derin soğuğunu taşıyor gibiydi. Yanına oturdum, ne olduğunu anlamaya çalışırken, bana don olayından bahsetmeye başladı.
“Karadeniz’in donu, başka yerlerdeki gibi soğuk değil, evlat. Burası başka, buranın donu insanın ruhunu dondurur, hem de bir anda. Göz göze geldiğin anda seni içine çeker, sarar ve bir daha bırakmaz. Dışarıdaki karla birlikte, insanın içindeki bu soğuk da birden başlar.”
Kadın ve Erkek Arasındaki Farklı Bakış Açıları
Ayşe Teyze'nin söylediklerinden etkilenmiştim, ama bir şey eksikti. Dışarıdaki kar, kararmış gece, donmuş toprak… Bunların hepsi bana hep aynı şeyi çağrıştırmıştı: Çözüm arayışı. Çözüm, hep erkeklerin yaklaşımı olmuştur ya; işte ben de bir çözüm arıyordum. Don olayı, ne kadar büyütülecek bir şeydi ki? Hava soğuyordu, evet, ama bu kadar mı derin olmalıydı? Ne zaman bu kadar büyük bir mesele olmuştu?
Kasaba halkından Halil, o anın tam zıttıydı. Çözüm odaklı yaklaşımıyla ünlüydü. O, "don olayı" gibi doğal afetlerin çözülmesi gerektiğini düşünüyordu. Karadeniz’deki don olaylarına genellikle bir mühendis bakışıyla yaklaşır, ‘bunu nasıl çözebiliriz?’ diye düşünürdü. Halil’in aklındaki çözüm belliydi: "Bir şekilde köyün ısıtma sistemlerini güçlendirelim, kışa karşı hazırlıklı olalım." Ama Ayşe Teyze’nin dediklerini duyan Halil, bir süre sessiz kaldı ve içini çekti.
“Senin dediğin gibi Ayşe Teyze, her şey dışarıda değilmiş meğer. Ruhumuzu donduran asıl soğukmuş… Belki de bunu çözmek hiç de kolay değil,” dedi.
İçsel bir sessizlik, kasabanın sokaklarını sararken, don olayı tam da böyle bir şeydi. Dışarıdaki kar ne kadar tehditkar olursa olsun, içimizdeki dondurucu soğuk çoğu zaman daha yıkıcıydı. O an Halil’in bakış açısının biraz eksik kaldığını fark ettim. O, sadece fiziksel bir çözüm arıyordu ama içsel bir çözüm… Bu, Karadeniz’de yaşayan birinin ruhunu anlamaktan geçiyordu.
---
Gerçek Don Olayı: Fiziksel mi, Ruhsal mı?
O gün, Ayşe Teyze’nin evinden ayrıldım. Dışarıda rüzgar daha sert esmeye başlamıştı, Karadeniz'in ünlü fırtınası tam hızına geçmişti. Yolda yürürken düşündüm: Acaba bizler, kasaba halkı olarak, don olayını sadece fiziksel bir soğukluk olarak mı algılıyoruz? Havanın, toprağın donması, yalnızca bir dış etki mi?
Kadınlar, doğayı, duyguları ve insanları daha derinden hisseder. O yüzden Ayşe Teyze’nin söyledikleri bende daha çok yer etti. "Don" yalnızca hava durumu değildir. Aslında bir insanın kalbindeki soğukluk da don olayını başlatabilir. Gerçek don olayı, yalnızca dışarıda değil, içimizdeki kararmada ve ruhsal buhranda gizlidir.
Erkeklerse, bu duygusal ve ruhsal soğukları genellikle fiziksel bir çözümle yola koymayı isterler. Halil’in yaklaşımı da bu yüzden farklıydı. O, bir şeyi çözmeye odaklanırken, Ayşe Teyze, bu soğuğun içimizdeki etkilerini de görmek, duygusal anlamda donmuş noktalarımıza dokunmak gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Sonuçta, belki de her şey, bu iki bakış açısının dengesiyle çözülmeli.
---
Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Forumdaşlar, sizce de don olayı sadece bir hava durumu meselesi mi? Yıllardır Karadeniz'de yaşayan biri olarak, yaşadığınız benzer deneyimlerde bu tür doğal olayların insan ruhu üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayşe Teyze ve Halil gibi iki farklı bakış açısına sahip karakterlerin bu olaydaki yerini nasıl yorumlarsınız?
Hikayemi dinlerken siz de belki de kendi don olaylarınızı hatırlamışsınızdır. Hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkarken, siz ne tür çözüm yolları benimsiyorsunuz? Dışarıdaki kar, içimizdeki donu çözebilir mi?
Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum.
								Sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlerle yaşadığım bir olaydan bahsetmek istiyorum. Karadeniz’deki sert kışlar, her ne kadar yerel halk için alışılmadık olmasa da, bazen bizleri öylesine derinden etkileyen bir doğa olayı yaratır ki, içinde kaybolduğumuzda ne olduğumuzu anlayamayız. Belki de bu yazıyı yazmamın sebebi, bu konuda hissettiklerimi ve düşündüklerimi bir şekilde paylaşmak ve sizlerin de deneyimlerinizi duymak. Hadi gelin, birlikte Karadeniz’in en sert kışlarını simgeleyen "don olayı"nı ele alalım, ama bu sefer farklı bir açıdan. Benim gözümde don, sadece bir hava durumu meselesi değil; bir insanın içinde yaşadığı karmaşanın ve iki farklı bakış açısının simgesidir.
---
Bir Karadeniz Kasabasında Don Olayı: Dışarıdaki Kar ve İçerideki Duygular
Burası Karadeniz’in en uzak köylerinden biri. Burada yaşam, bazen yoğun kar yağışıyla, bazen de soğukların keskinliğiyle anlam kazanır. Don olayı, bu coğrafyada yaşamanın alışıldık bir parçasıdır. Ancak, bir gün her şeyin farklı olduğu bir zaman yaşadım. O gün, kasabanın bilge kadını Ayşe Teyze ile tanıştım.
Ayşe Teyze, soğukların geldiğini bildiğinden, her sene erkenden kış hazırlığına başlar. Kışın ne zaman ne olacağı asla tahmin edilemez. Bir sabah, Ayşe Teyze’nin evine gitmiştim, kar ve soğuk köyü sardı. Ayşe Teyze, pencerenin kenarına oturmuş, dışarıdaki karlı manzarayı izliyordu. Gözleri, Karadeniz’in o derin soğuğunu taşıyor gibiydi. Yanına oturdum, ne olduğunu anlamaya çalışırken, bana don olayından bahsetmeye başladı.
“Karadeniz’in donu, başka yerlerdeki gibi soğuk değil, evlat. Burası başka, buranın donu insanın ruhunu dondurur, hem de bir anda. Göz göze geldiğin anda seni içine çeker, sarar ve bir daha bırakmaz. Dışarıdaki karla birlikte, insanın içindeki bu soğuk da birden başlar.”
Kadın ve Erkek Arasındaki Farklı Bakış Açıları
Ayşe Teyze'nin söylediklerinden etkilenmiştim, ama bir şey eksikti. Dışarıdaki kar, kararmış gece, donmuş toprak… Bunların hepsi bana hep aynı şeyi çağrıştırmıştı: Çözüm arayışı. Çözüm, hep erkeklerin yaklaşımı olmuştur ya; işte ben de bir çözüm arıyordum. Don olayı, ne kadar büyütülecek bir şeydi ki? Hava soğuyordu, evet, ama bu kadar mı derin olmalıydı? Ne zaman bu kadar büyük bir mesele olmuştu?
Kasaba halkından Halil, o anın tam zıttıydı. Çözüm odaklı yaklaşımıyla ünlüydü. O, "don olayı" gibi doğal afetlerin çözülmesi gerektiğini düşünüyordu. Karadeniz’deki don olaylarına genellikle bir mühendis bakışıyla yaklaşır, ‘bunu nasıl çözebiliriz?’ diye düşünürdü. Halil’in aklındaki çözüm belliydi: "Bir şekilde köyün ısıtma sistemlerini güçlendirelim, kışa karşı hazırlıklı olalım." Ama Ayşe Teyze’nin dediklerini duyan Halil, bir süre sessiz kaldı ve içini çekti.
“Senin dediğin gibi Ayşe Teyze, her şey dışarıda değilmiş meğer. Ruhumuzu donduran asıl soğukmuş… Belki de bunu çözmek hiç de kolay değil,” dedi.
İçsel bir sessizlik, kasabanın sokaklarını sararken, don olayı tam da böyle bir şeydi. Dışarıdaki kar ne kadar tehditkar olursa olsun, içimizdeki dondurucu soğuk çoğu zaman daha yıkıcıydı. O an Halil’in bakış açısının biraz eksik kaldığını fark ettim. O, sadece fiziksel bir çözüm arıyordu ama içsel bir çözüm… Bu, Karadeniz’de yaşayan birinin ruhunu anlamaktan geçiyordu.
---
Gerçek Don Olayı: Fiziksel mi, Ruhsal mı?
O gün, Ayşe Teyze’nin evinden ayrıldım. Dışarıda rüzgar daha sert esmeye başlamıştı, Karadeniz'in ünlü fırtınası tam hızına geçmişti. Yolda yürürken düşündüm: Acaba bizler, kasaba halkı olarak, don olayını sadece fiziksel bir soğukluk olarak mı algılıyoruz? Havanın, toprağın donması, yalnızca bir dış etki mi?
Kadınlar, doğayı, duyguları ve insanları daha derinden hisseder. O yüzden Ayşe Teyze’nin söyledikleri bende daha çok yer etti. "Don" yalnızca hava durumu değildir. Aslında bir insanın kalbindeki soğukluk da don olayını başlatabilir. Gerçek don olayı, yalnızca dışarıda değil, içimizdeki kararmada ve ruhsal buhranda gizlidir.
Erkeklerse, bu duygusal ve ruhsal soğukları genellikle fiziksel bir çözümle yola koymayı isterler. Halil’in yaklaşımı da bu yüzden farklıydı. O, bir şeyi çözmeye odaklanırken, Ayşe Teyze, bu soğuğun içimizdeki etkilerini de görmek, duygusal anlamda donmuş noktalarımıza dokunmak gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Sonuçta, belki de her şey, bu iki bakış açısının dengesiyle çözülmeli.
---
Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Forumdaşlar, sizce de don olayı sadece bir hava durumu meselesi mi? Yıllardır Karadeniz'de yaşayan biri olarak, yaşadığınız benzer deneyimlerde bu tür doğal olayların insan ruhu üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayşe Teyze ve Halil gibi iki farklı bakış açısına sahip karakterlerin bu olaydaki yerini nasıl yorumlarsınız?
Hikayemi dinlerken siz de belki de kendi don olaylarınızı hatırlamışsınızdır. Hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkarken, siz ne tür çözüm yolları benimsiyorsunuz? Dışarıdaki kar, içimizdeki donu çözebilir mi?
Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum.
 
				