Mert
New member
Merhaba forumdaşlar,
bazı konular vardır ya, sadece dinî ya da tarihî değil, aynı zamanda derin bir insanlık aynasıdır. İşte benim için Muharrem ayı tam olarak öyle. Her sene geldiğinde yalnızca takvimde bir yer işaretlenmez; hafızada bir yara, vicdanda bir yankı uyanır. Bugün burada “Muharrem ayı neden vardır?” sorusunu, sadece inanç düzeyinde değil, toplumsal, tarihsel ve hatta psikolojik boyutlarıyla konuşmak istiyorum. Çünkü bazen bir ayın anlamı, bir milletin kalbini anlatır.
Tarihin Gözüyle: Muharrem’in Başlangıcı
Öncelikle hatırlayalım; Muharrem ayı, Hicri takvimin ilk ayıdır. Yani İslam kültüründe yılın başlangıcı, aslında bir yasla, bir sorguyla, bir derin düşünmeyle başlar. Bu bile tek başına anlamlıdır.
İslam öncesinde de “muharrem” kelimesi “haram kılınan” anlamını taşırdı. Arap toplumu bu ayda savaşmayı yasak sayardı. Yani tarihsel kökeninde bile barış, sükûnet ve vicdan teması vardır.
Ama zamanla, özellikle Kerbelâ olayı bu ayın anlamını bambaşka bir boyuta taşımıştır. Hz. Hüseyin’in adalet uğruna can vermesi, bu ayı yalnızca bir zaman dilimi değil, bir sembol haline getirmiştir. Bu sembolün merkezinde ise, insanın zulme karşı durma iradesi vardır.
Peki sizce bugün, Kerbelâ’nın temsil ettiği bu “adalet direnişi” hâlâ hayatımızda bir karşılık buluyor mu, yoksa yalnızca matemle mi anıyoruz?
Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı
Forumda dikkat ediyorum; erkek üyeler genelde Muharrem ayına tarihsel, siyasal ya da toplumsal düzen açısından yaklaşıyorlar.
Bazıları diyor ki:
> “Bu ay, Müslümanların birlik olması için bir fırsattır.”
> Bazıları ise daha eleştirel:
> “Kerbelâ sadece bir trajedi değil, bir hatırlatma: Adalet sisteminin çöktüğü yerde dinin şekli kalır, ruhu gider.”
Erkeklerin bu çözüm odaklı bakış açısı, aslında adalet fikrine stratejik bir sahip çıkış anlamına geliyor.
Onlar için Muharrem, bir “hatırlama ritüeli” değil, bir yeniden yapılanma çağrısı.
Sorguladıkları şey, “Bu acıdan nasıl ders çıkarabiliriz?” sorusudur.
Ve belki de haklılar: Eğer Muharrem ayı sadece gözyaşıyla değil, bilinçle anılırsa, tarihin tekrarlanmasına engel olabilir.
Ama soralım: Bu stratejik bakış, duygusal derinliği gölgeleyebilir mi? Yoksa duygudan arınmış bir bilinç, zaten eksik midir?
Kadınların Empati ve Toplumsal Bağ Odaklı Yaklaşımı
Kadın forumdaşların yorumlarına baktığımda ise bambaşka bir dil görüyorum: Empati, yas, paylaşım, dayanışma.
Birçoğu için Muharrem, sadece geçmişin yasını değil, bugünün kırık kalplerini onarma zamanı.
Bir kadın forumdaş şöyle demişti:
> “Kerbelâ sadece Hz. Hüseyin’in ölümü değil, mazlumun sesinin susturulduğu her yerdir.”
Bu cümle bana göre Muharrem’in özüdür. Çünkü bu ay, sadece bir tarihsel olayın değil, adaletsizliğe uğrayan herkesin hikâyesini taşır.
Kadınlar için Muharrem, empatiyle dokunulan bir zamandır; başkasının acısını anlamaya, sessiz kalmamaya bir çağrıdır.
Evlerde yapılan aşureler bile bunun simgesidir: farklı malzemelerin bir araya gelerek uyum içinde var olması.
Tıpkı toplumun çeşitliliği gibi.
Yani kadınların yaklaşımı, “bu olaydan ders çıkaralım” değil, “bu acıdan birlikte iyileşelim” mesajı taşır.
Aşure: Bir Kazanda İnsanlık
Aşure tatlısı, aslında bir toplumsal hafıza yemeğidir. İçinde buğday da vardır, nar da, kuru üzüm de, nohut da.
Bir araya geldiklerinde birbirlerinin tadını değiştirmezler, ama birlikte bambaşka bir lezzet oluştururlar.
İşte bu, çeşitliliğin uyumunun sembolüdür.
Her yıl Muharrem’de yapılan aşureler sadece birer ikram değil, toplumsal dayanışmanın görünür halidir.
Yani “benim mutfağım seninle paylaşıldı” demektir.
Ama ne yazık ki bugün, bu paylaşım bile bazen “mezhep, gelenek, doğru-yanlış” tartışmalarına kurban gidiyor.
Sormak gerekmez mi: Bir kazanda birleşemeyen toplum, hangi sofrada birleşecek?
Günümüz Dünyasında Muharrem’in Anlamı
Bugün adalet, vicdan, merhamet gibi kavramlar giderek soyutlaşıyor.
Toplumlar hızla kutuplaşıyor, insanlar “biz” ve “onlar” diye ayrılıyor.
Oysa Muharrem ayı bize başka bir şey öğretir:
“Zulme sessiz kalan, zalimin suçuna ortak olur.”
Kerbelâ bu kadar eski bir olay olmasına rağmen hâlâ canlıysa, nedeni budur. Çünkü hâlâ adaletin suskun kaldığı yerler var.
Günümüzde Muharrem ayının anlamı sadece ibadetle sınırlı kalmamalı; bu ay, adalet arayışının evrensel simgesi olmalı.
Belki de Kerbelâ’nın en önemli mirası, “doğruyu savunmak için yalnız kalmayı göze almak”tır.
Ama bir yandan şu da sorgulanmalı:
Bu kadar kutsal bir hafıza, neden bazen ayrışmaya hizmet eder hale geliyor?
Muharrem ayı, birleştirmesi gereken kalpleri neden bazen uzaklaştırıyor?
Geleceğe Bakış: Muharrem’in Potansiyeli
Eğer bu ayı yalnızca geçmişin acısı olarak değil, geleceğin vicdanı olarak görürsek, o zaman gerçekten ilerlemiş oluruz.
Erkeklerin stratejik analiz gücüyle, kadınların empatik bağ kurma yeteneği birleştiğinde ortaya güçlü bir dönüşüm çıkar.
Bu birleşimle, Muharrem ayı sadece “yas” değil, bilinçli bir direniş zamanı olabilir.
Gençler, çocuklar bu ayı sadece “aşure ve oruç”la değil, adalet ve dayanışma eğitimiyle anabilir.
Okullarda, derneklerde, mahallelerde “Kerbelâ’dan bugüne adalet” temalı etkinlikler düzenlense, belki o tarih sadece anlatılmaz, yaşatılır.
Peki sizce, Muharrem’i yalnızca dini takvimde değil, toplumsal bellekte yeniden tanımlamak mümkün mü?
Tartışma Zeminine Sorular
- Sizce Muharrem ayı, bugün hâlâ adaletin sesi mi, yoksa sadece geçmişin yankısı mı?
- Aşure paylaşmak bir gelenek mi, yoksa bilinçli bir dayanışma eylemi mi?
- Erkeklerin stratejik aklıyla kadınların empatik yaklaşımı birleşirse, bugünün adalet arayışında bir fark yaratabilir mi?
- Muharrem ayı gelecekte sadece bir “anma” olmaktan çıkıp bir “uyanış” haline gelebilir mi?
Sonuç: Muharrem Bir Ay Değil, Bir Vicdan Zamanı
Sonuçta, Muharrem ayı sadece takvimdeki bir dönem değildir; insan olmanın sınavıdır.
Adaletin, vicdanın, merhametin hâlâ var olup olmadığını ölçer.
Kerbelâ’dan bugüne değişen çok şey var, ama değişmeyen bir şey de var: Zulme sessiz kalmanın acısı.
Erkek aklının çözüm arayışıyla, kadın yüreğinin empatisi buluştuğunda Muharrem ayı sadece geçmişi değil, geleceği de aydınlatabilir.
Belki de asıl soru şudur:
Muharrem ayı neden vardır?
Cevap basit: Unutmayalım diye.
Ama belki artık sormamız gereken yeni soru şu olmalı:
Unutmadık, peki öğrendik mi?
bazı konular vardır ya, sadece dinî ya da tarihî değil, aynı zamanda derin bir insanlık aynasıdır. İşte benim için Muharrem ayı tam olarak öyle. Her sene geldiğinde yalnızca takvimde bir yer işaretlenmez; hafızada bir yara, vicdanda bir yankı uyanır. Bugün burada “Muharrem ayı neden vardır?” sorusunu, sadece inanç düzeyinde değil, toplumsal, tarihsel ve hatta psikolojik boyutlarıyla konuşmak istiyorum. Çünkü bazen bir ayın anlamı, bir milletin kalbini anlatır.
Tarihin Gözüyle: Muharrem’in Başlangıcı
Öncelikle hatırlayalım; Muharrem ayı, Hicri takvimin ilk ayıdır. Yani İslam kültüründe yılın başlangıcı, aslında bir yasla, bir sorguyla, bir derin düşünmeyle başlar. Bu bile tek başına anlamlıdır.
İslam öncesinde de “muharrem” kelimesi “haram kılınan” anlamını taşırdı. Arap toplumu bu ayda savaşmayı yasak sayardı. Yani tarihsel kökeninde bile barış, sükûnet ve vicdan teması vardır.
Ama zamanla, özellikle Kerbelâ olayı bu ayın anlamını bambaşka bir boyuta taşımıştır. Hz. Hüseyin’in adalet uğruna can vermesi, bu ayı yalnızca bir zaman dilimi değil, bir sembol haline getirmiştir. Bu sembolün merkezinde ise, insanın zulme karşı durma iradesi vardır.
Peki sizce bugün, Kerbelâ’nın temsil ettiği bu “adalet direnişi” hâlâ hayatımızda bir karşılık buluyor mu, yoksa yalnızca matemle mi anıyoruz?
Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı
Forumda dikkat ediyorum; erkek üyeler genelde Muharrem ayına tarihsel, siyasal ya da toplumsal düzen açısından yaklaşıyorlar.
Bazıları diyor ki:
> “Bu ay, Müslümanların birlik olması için bir fırsattır.”
> Bazıları ise daha eleştirel:
> “Kerbelâ sadece bir trajedi değil, bir hatırlatma: Adalet sisteminin çöktüğü yerde dinin şekli kalır, ruhu gider.”
Erkeklerin bu çözüm odaklı bakış açısı, aslında adalet fikrine stratejik bir sahip çıkış anlamına geliyor.
Onlar için Muharrem, bir “hatırlama ritüeli” değil, bir yeniden yapılanma çağrısı.
Sorguladıkları şey, “Bu acıdan nasıl ders çıkarabiliriz?” sorusudur.
Ve belki de haklılar: Eğer Muharrem ayı sadece gözyaşıyla değil, bilinçle anılırsa, tarihin tekrarlanmasına engel olabilir.
Ama soralım: Bu stratejik bakış, duygusal derinliği gölgeleyebilir mi? Yoksa duygudan arınmış bir bilinç, zaten eksik midir?
Kadınların Empati ve Toplumsal Bağ Odaklı Yaklaşımı
Kadın forumdaşların yorumlarına baktığımda ise bambaşka bir dil görüyorum: Empati, yas, paylaşım, dayanışma.
Birçoğu için Muharrem, sadece geçmişin yasını değil, bugünün kırık kalplerini onarma zamanı.
Bir kadın forumdaş şöyle demişti:
> “Kerbelâ sadece Hz. Hüseyin’in ölümü değil, mazlumun sesinin susturulduğu her yerdir.”
Bu cümle bana göre Muharrem’in özüdür. Çünkü bu ay, sadece bir tarihsel olayın değil, adaletsizliğe uğrayan herkesin hikâyesini taşır.
Kadınlar için Muharrem, empatiyle dokunulan bir zamandır; başkasının acısını anlamaya, sessiz kalmamaya bir çağrıdır.
Evlerde yapılan aşureler bile bunun simgesidir: farklı malzemelerin bir araya gelerek uyum içinde var olması.
Tıpkı toplumun çeşitliliği gibi.
Yani kadınların yaklaşımı, “bu olaydan ders çıkaralım” değil, “bu acıdan birlikte iyileşelim” mesajı taşır.
Aşure: Bir Kazanda İnsanlık
Aşure tatlısı, aslında bir toplumsal hafıza yemeğidir. İçinde buğday da vardır, nar da, kuru üzüm de, nohut da.
Bir araya geldiklerinde birbirlerinin tadını değiştirmezler, ama birlikte bambaşka bir lezzet oluştururlar.
İşte bu, çeşitliliğin uyumunun sembolüdür.
Her yıl Muharrem’de yapılan aşureler sadece birer ikram değil, toplumsal dayanışmanın görünür halidir.
Yani “benim mutfağım seninle paylaşıldı” demektir.
Ama ne yazık ki bugün, bu paylaşım bile bazen “mezhep, gelenek, doğru-yanlış” tartışmalarına kurban gidiyor.
Sormak gerekmez mi: Bir kazanda birleşemeyen toplum, hangi sofrada birleşecek?
Günümüz Dünyasında Muharrem’in Anlamı
Bugün adalet, vicdan, merhamet gibi kavramlar giderek soyutlaşıyor.
Toplumlar hızla kutuplaşıyor, insanlar “biz” ve “onlar” diye ayrılıyor.
Oysa Muharrem ayı bize başka bir şey öğretir:
“Zulme sessiz kalan, zalimin suçuna ortak olur.”
Kerbelâ bu kadar eski bir olay olmasına rağmen hâlâ canlıysa, nedeni budur. Çünkü hâlâ adaletin suskun kaldığı yerler var.
Günümüzde Muharrem ayının anlamı sadece ibadetle sınırlı kalmamalı; bu ay, adalet arayışının evrensel simgesi olmalı.
Belki de Kerbelâ’nın en önemli mirası, “doğruyu savunmak için yalnız kalmayı göze almak”tır.
Ama bir yandan şu da sorgulanmalı:
Bu kadar kutsal bir hafıza, neden bazen ayrışmaya hizmet eder hale geliyor?
Muharrem ayı, birleştirmesi gereken kalpleri neden bazen uzaklaştırıyor?
Geleceğe Bakış: Muharrem’in Potansiyeli
Eğer bu ayı yalnızca geçmişin acısı olarak değil, geleceğin vicdanı olarak görürsek, o zaman gerçekten ilerlemiş oluruz.
Erkeklerin stratejik analiz gücüyle, kadınların empatik bağ kurma yeteneği birleştiğinde ortaya güçlü bir dönüşüm çıkar.
Bu birleşimle, Muharrem ayı sadece “yas” değil, bilinçli bir direniş zamanı olabilir.
Gençler, çocuklar bu ayı sadece “aşure ve oruç”la değil, adalet ve dayanışma eğitimiyle anabilir.
Okullarda, derneklerde, mahallelerde “Kerbelâ’dan bugüne adalet” temalı etkinlikler düzenlense, belki o tarih sadece anlatılmaz, yaşatılır.
Peki sizce, Muharrem’i yalnızca dini takvimde değil, toplumsal bellekte yeniden tanımlamak mümkün mü?
Tartışma Zeminine Sorular
- Sizce Muharrem ayı, bugün hâlâ adaletin sesi mi, yoksa sadece geçmişin yankısı mı?
- Aşure paylaşmak bir gelenek mi, yoksa bilinçli bir dayanışma eylemi mi?
- Erkeklerin stratejik aklıyla kadınların empatik yaklaşımı birleşirse, bugünün adalet arayışında bir fark yaratabilir mi?
- Muharrem ayı gelecekte sadece bir “anma” olmaktan çıkıp bir “uyanış” haline gelebilir mi?
Sonuç: Muharrem Bir Ay Değil, Bir Vicdan Zamanı
Sonuçta, Muharrem ayı sadece takvimdeki bir dönem değildir; insan olmanın sınavıdır.
Adaletin, vicdanın, merhametin hâlâ var olup olmadığını ölçer.
Kerbelâ’dan bugüne değişen çok şey var, ama değişmeyen bir şey de var: Zulme sessiz kalmanın acısı.
Erkek aklının çözüm arayışıyla, kadın yüreğinin empatisi buluştuğunda Muharrem ayı sadece geçmişi değil, geleceği de aydınlatabilir.
Belki de asıl soru şudur:
Muharrem ayı neden vardır?
Cevap basit: Unutmayalım diye.
Ama belki artık sormamız gereken yeni soru şu olmalı:
Unutmadık, peki öğrendik mi?