Deniz
New member
Veranda Genişliği Ne Kadar Olmalı? Bir Hikâyenin Gölgesinde Bir Soru
Selam forumdaşlar,
Bugün size sadece bir “veranda ölçüsü”nden değil, bir hayat hikâyesinden söz etmek istiyorum. Çünkü bazen bir evin verandası, sadece oturulan bir yer değil; iki insanın dünyaya bakışını, sevmenin ve anlamanın yollarını da gösterir.
Bu hikâyede, biri ölçer, hesaplar, çizim yapar… diğeri hisseder, dokunur, dinler. Birinin gözünde veranda “metreyle ölçülür”, diğerinin gözünde “gün batımının gölgesinde genişler”.
---
Başlangıç: Tahta Kokulu Bir Sabah
Sabahın erken saatleriydi. Deniz’in elinde bir metre, gözünde ciddiyet, aklında planlar… Evlerinin önündeki yeni verandayı ölçüyordu. “Üç metre yeterli olur,” dedi kendi kendine, “masa, sandalyeler, bir de mangal koyarız. Fazlasına gerek yok.”
Tam o sırada Elif elinde kahve fincanıyla geldi. Henüz kahvesinden buhar yükseliyordu. Gözleri uykulu ama kalbi sıcaktı. Deniz’e baktı, ölçtüğü tahtalara, yere çizdiği işaretlere baktı.
“Üç metre mi?” diye sordu hafif bir tebessümle.
“Evet,” dedi Deniz, “mantıklı olan bu. Fazla geniş olursa yağmur alır, maliyet artar. Hem bahçe zaten küçük.”
Elif sustu. Kahvesinden bir yudum aldı, gökyüzüne baktı.
“Bence biraz daha geniş olmalı,” dedi sonunda.
Deniz şaşırdı. “Ne kadar daha geniş? Ne fark eder ki?”
İşte o soru, aslında yıllardır aralarındaki farkın özeti gibiydi: “Ne fark eder ki?”
---
Erkeklerin Dünyası: Mantık, Plan, Çözüm
Deniz, hayatın ölçülebilir olduğuna inanırdı. Her şeyin bir nedeni, bir sonucu, bir hesabı olmalıydı. Onun için veranda genişliği bile bir denklem gibiydi.
“Bak,” dedi Elif’e, “iki kişi oturacağız zaten. 3 metre yeter. Gölgelik 1,5 metre, masa 1 metre, kalan alan serbest.”
Sesi teknikti, kararlıydı.
Elif ona baktı ama gözleri metrede değil, uzakta denizin üstündeki ışıkta geziniyordu.
Erkekler çoğu zaman çözüm odaklıdır. Onlar için hayat, planla yürür. Eğer bir şey işe yarıyorsa, doğrudur.
Ama Elif’in dünyasında işler öyle değildi. O, bir verandanın yalnızca “işe yarayan” bir alan olmadığını hissediyordu. Orası, insanların oturup susabileceği, birlikte gülümseyebileceği, rüzgârın kelimeleri taşıdığı bir yer olmalıydı.
---
Kadınların Dünyası: Empati, Bağ, His
Elif için veranda, bir “mekân” değil, bir “hikâye başlangıcıydı”.
“Bak Deniz,” dedi yumuşak ama kararlı bir sesle, “ben orada sabah kahvemi içeceğim, annem geldiğinde orada örgü örecek, akşam üstü yağmur yağdığında orada oturup izlemek istiyorum. Geniş olmalı, nefes gibi.”
Deniz sustu. Gözlerinde o tanıdık şaşkınlık vardı. Çünkü Elif’in söyledikleri “ölçülemeyen” şeylerdi.
Ama işte, kadınların dünyası da biraz öyle değil mi? Onlar, mekânları değil, duyguları tasarlarlar. O an farkında olmasa da Elif, o verandayı sadece tahtalarla değil, anılarla örüyordu.
---
Bir Akşamüstü: Rüzgârla Gelen Cevap
O akşam Deniz verandanın kenarına oturdu. Güneş batarken gölgeler uzuyordu. Elif yanına geldi, sessizce oturdu.
O an, rüzgâr denizin kokusunu taşıdı, uzaklardan bir çocuk kahkahası duyuldu.
Deniz bir an düşündü.
“Belki de üç metre azdır,” dedi gülümseyerek.
Elif gülümsedi, hiçbir şey söylemedi. O gülümseme, bir onay, bir teşekkür, bir “işte şimdi oldu” gibiydi.
O günden sonra veranda dört metre yapıldı.
Ne fazla, ne eksik.
Bir metre daha “hissetmeye” ayrılmıştı.
---
Veranda Genişliği: Sayıyla mı, Ruhla mı Ölçülür?
Forumdaşlar, işte o gün anladım ki bazı şeylerin ölçüsü metrede değil, kalpte saklı.
Deniz’in üç metresi akla, Elif’in dört metresi kalbe aitti.
Peki hangisi doğruydu?
Belki de ikisi de.
Çünkü bir evin verandası, sadece yağmurdan korunmak için değil, bir ilişkiyi yaşatmak için de yapılır.
Bir metre fazla olunca sadece alan büyümez; içinde konuşmalar, kahkahalar, sessizlikler, hatıralar da çoğalır.
Bir gün Elif o verandada çiçekler yetiştirdi. Deniz başta “toprak dökülür, masa kirlenir” diye söylense de, sonra her sabah kahvesini o çiçeklerin arasında içmeye başladı.
Bir süre sonra, o veranda sadece onların değil, misafirlerin, komşuların, çocukların yeri oldu.
Bir evin ruhu, o dört metreye sığdı.
---
Hikâyenin Özeti: Farklı Yollar, Aynı Evin Gölgesi
Bu hikâyede aslında hepimizin evinden bir parça var.
Erkekler genellikle “nasıl yapılır?” sorusunun peşindedir; kadınlar “niye yapılır?”ın.
Biri sistem kurar, diğeri anlam verir.
Biri çözüm arar, diğeri his arar.
Ama sonunda, birlikte yaşanan evde iki yol birleşir.
Veranda genişliği bazen üç metre olur, bazen dört. Ama asıl genişlik, insanların birbirini anlamasında gizlidir.
Elif ve Deniz’in hikâyesi de bunu gösteriyor:
Bir ev, duvarlarıyla değil, içindeki anlayışla büyür.
---
Forumdaşlara Davet: Sizin Verandanız Ne Kadar Geniş?
Şimdi sözü size bırakmak istiyorum.
Sizin de kendi “verandanız” var mı? Belki bir evde, belki kalbinizde?
Bazen dar gelir, bazen geniştir; bazen birini sığdırır, bazen birini dışarıda bırakır.
Ama hep oradadır — bekler, hatırlar, yaşatır.
Belki siz de bir “Deniz”siniz, her şeyi planlayan, doğruyu arayan…
Ya da bir “Elif”, duyguların peşinden giden, hissetmeden yapamayan.
Kim bilir, belki ikiniz birden.
Hadi, paylaşın forumdaşlar…
Sizin için veranda genişliği ne kadar olmalı?
Üç metre mi, dört metre mi, yoksa bir ömürlük bir alan mı?
Selam forumdaşlar,
Bugün size sadece bir “veranda ölçüsü”nden değil, bir hayat hikâyesinden söz etmek istiyorum. Çünkü bazen bir evin verandası, sadece oturulan bir yer değil; iki insanın dünyaya bakışını, sevmenin ve anlamanın yollarını da gösterir.
Bu hikâyede, biri ölçer, hesaplar, çizim yapar… diğeri hisseder, dokunur, dinler. Birinin gözünde veranda “metreyle ölçülür”, diğerinin gözünde “gün batımının gölgesinde genişler”.
---
Başlangıç: Tahta Kokulu Bir Sabah
Sabahın erken saatleriydi. Deniz’in elinde bir metre, gözünde ciddiyet, aklında planlar… Evlerinin önündeki yeni verandayı ölçüyordu. “Üç metre yeterli olur,” dedi kendi kendine, “masa, sandalyeler, bir de mangal koyarız. Fazlasına gerek yok.”
Tam o sırada Elif elinde kahve fincanıyla geldi. Henüz kahvesinden buhar yükseliyordu. Gözleri uykulu ama kalbi sıcaktı. Deniz’e baktı, ölçtüğü tahtalara, yere çizdiği işaretlere baktı.
“Üç metre mi?” diye sordu hafif bir tebessümle.
“Evet,” dedi Deniz, “mantıklı olan bu. Fazla geniş olursa yağmur alır, maliyet artar. Hem bahçe zaten küçük.”
Elif sustu. Kahvesinden bir yudum aldı, gökyüzüne baktı.
“Bence biraz daha geniş olmalı,” dedi sonunda.
Deniz şaşırdı. “Ne kadar daha geniş? Ne fark eder ki?”
İşte o soru, aslında yıllardır aralarındaki farkın özeti gibiydi: “Ne fark eder ki?”
---
Erkeklerin Dünyası: Mantık, Plan, Çözüm
Deniz, hayatın ölçülebilir olduğuna inanırdı. Her şeyin bir nedeni, bir sonucu, bir hesabı olmalıydı. Onun için veranda genişliği bile bir denklem gibiydi.
“Bak,” dedi Elif’e, “iki kişi oturacağız zaten. 3 metre yeter. Gölgelik 1,5 metre, masa 1 metre, kalan alan serbest.”
Sesi teknikti, kararlıydı.
Elif ona baktı ama gözleri metrede değil, uzakta denizin üstündeki ışıkta geziniyordu.
Erkekler çoğu zaman çözüm odaklıdır. Onlar için hayat, planla yürür. Eğer bir şey işe yarıyorsa, doğrudur.
Ama Elif’in dünyasında işler öyle değildi. O, bir verandanın yalnızca “işe yarayan” bir alan olmadığını hissediyordu. Orası, insanların oturup susabileceği, birlikte gülümseyebileceği, rüzgârın kelimeleri taşıdığı bir yer olmalıydı.
---
Kadınların Dünyası: Empati, Bağ, His
Elif için veranda, bir “mekân” değil, bir “hikâye başlangıcıydı”.
“Bak Deniz,” dedi yumuşak ama kararlı bir sesle, “ben orada sabah kahvemi içeceğim, annem geldiğinde orada örgü örecek, akşam üstü yağmur yağdığında orada oturup izlemek istiyorum. Geniş olmalı, nefes gibi.”
Deniz sustu. Gözlerinde o tanıdık şaşkınlık vardı. Çünkü Elif’in söyledikleri “ölçülemeyen” şeylerdi.
Ama işte, kadınların dünyası da biraz öyle değil mi? Onlar, mekânları değil, duyguları tasarlarlar. O an farkında olmasa da Elif, o verandayı sadece tahtalarla değil, anılarla örüyordu.
---
Bir Akşamüstü: Rüzgârla Gelen Cevap
O akşam Deniz verandanın kenarına oturdu. Güneş batarken gölgeler uzuyordu. Elif yanına geldi, sessizce oturdu.
O an, rüzgâr denizin kokusunu taşıdı, uzaklardan bir çocuk kahkahası duyuldu.
Deniz bir an düşündü.
“Belki de üç metre azdır,” dedi gülümseyerek.
Elif gülümsedi, hiçbir şey söylemedi. O gülümseme, bir onay, bir teşekkür, bir “işte şimdi oldu” gibiydi.
O günden sonra veranda dört metre yapıldı.
Ne fazla, ne eksik.
Bir metre daha “hissetmeye” ayrılmıştı.
---
Veranda Genişliği: Sayıyla mı, Ruhla mı Ölçülür?
Forumdaşlar, işte o gün anladım ki bazı şeylerin ölçüsü metrede değil, kalpte saklı.
Deniz’in üç metresi akla, Elif’in dört metresi kalbe aitti.
Peki hangisi doğruydu?
Belki de ikisi de.
Çünkü bir evin verandası, sadece yağmurdan korunmak için değil, bir ilişkiyi yaşatmak için de yapılır.
Bir metre fazla olunca sadece alan büyümez; içinde konuşmalar, kahkahalar, sessizlikler, hatıralar da çoğalır.
Bir gün Elif o verandada çiçekler yetiştirdi. Deniz başta “toprak dökülür, masa kirlenir” diye söylense de, sonra her sabah kahvesini o çiçeklerin arasında içmeye başladı.
Bir süre sonra, o veranda sadece onların değil, misafirlerin, komşuların, çocukların yeri oldu.
Bir evin ruhu, o dört metreye sığdı.
---
Hikâyenin Özeti: Farklı Yollar, Aynı Evin Gölgesi
Bu hikâyede aslında hepimizin evinden bir parça var.
Erkekler genellikle “nasıl yapılır?” sorusunun peşindedir; kadınlar “niye yapılır?”ın.
Biri sistem kurar, diğeri anlam verir.
Biri çözüm arar, diğeri his arar.
Ama sonunda, birlikte yaşanan evde iki yol birleşir.
Veranda genişliği bazen üç metre olur, bazen dört. Ama asıl genişlik, insanların birbirini anlamasında gizlidir.
Elif ve Deniz’in hikâyesi de bunu gösteriyor:
Bir ev, duvarlarıyla değil, içindeki anlayışla büyür.
---
Forumdaşlara Davet: Sizin Verandanız Ne Kadar Geniş?
Şimdi sözü size bırakmak istiyorum.
Sizin de kendi “verandanız” var mı? Belki bir evde, belki kalbinizde?
Bazen dar gelir, bazen geniştir; bazen birini sığdırır, bazen birini dışarıda bırakır.
Ama hep oradadır — bekler, hatırlar, yaşatır.
Belki siz de bir “Deniz”siniz, her şeyi planlayan, doğruyu arayan…
Ya da bir “Elif”, duyguların peşinden giden, hissetmeden yapamayan.
Kim bilir, belki ikiniz birden.
Hadi, paylaşın forumdaşlar…
Sizin için veranda genişliği ne kadar olmalı?
Üç metre mi, dört metre mi, yoksa bir ömürlük bir alan mı?